UYGUN - KÖY - TÜRKÇE 8. SINIF

www.sadikuygun.com.tr Sadık Uygun Yayınları 6. Tarih bilinci olmadan ulusal devletin anlamına varabilirmişiz. Böyle bir şey mümkün değil. Ta- rih bilinci, geçmiş olayları yorumlarken neden- leri üzerinde durmanızı gerektirir. Tarih bilinci; insana geçmişi anlamak, güncel koşullarda ya- şamayı kolaylaştırmak, daha iyi bir yarına ha- zırlanmak, ulusal bir anlayışa erişmek olanağı kazandırmaktadır. Bu nedenle her ulus kökleri- ni bilmeli. Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? A) Tartışma B) Öyküleme C) Karşılaştırma D) Betimleme 7. 1. Soğanları, sarımsakları ve biberleri minik minik doğrayıp iki yemek kaşığı zeytinyağı ile birlikte tavada öldürün. 2. Patlıcanları yıkayıp alacalı soyun ve kızdırılmış iki su bardağı yağda bütün olarak yumuşayana kadar kızartın. 3. Tavadaki soğanların ve sarımsakların üzerine, doğranmış domatesleri ekleyip karışım koyula- şana kadar kavurun. 4. Tavada kalan dometesli suyu tepsinin dibine dökün ve limon suyunu patlıcanların üzerinde gezdirip yemeği fırında pişirin. 5. Patlıcanları fırın tepsisine dizip ortalarını kaşık yardımıyla açın ve içine tavadaki malzemeleri yerleştirin. İmambayıldının, Oktay Usta’nın söylediği gibi hazırlanması için numaralanmış cümle- ler hangi sırayla okunmalıdır? A) 1-3-2-5-4 B) 2-1-3-5-4 C) 3-5-2-1-4 D) 4-1-3-2-5 8. Romancı, şair gibi değildir. Şairler en güzel yapıtlarını gençken verirler, yaşlandıkça güç- leri kaybolur şairlerin. Oysa romancı; en güzel yapıtını yaratmak için gezmeye, görmeye, in- sanları tanımaya, bilgisini artırmaya, tekniğini güçlendirmeye ihtiyaç duyar. Çünkü romancı insanın, hayatın iç yüzünü görmeye mecbur- dur. Bunun için de yılların deneyimi gereklidir. Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıda- kilerden hangisidir? A) Her edebi türün kendine ait özellikleri vardır. B) Roman yazmak belli bir birikim gerektirir. C) Sanatçı, kendini sürekli yenilemelidir. D) Şiir duyguya, roman akla seslenen türlerdir. 9. Yazarımız çağdaş, aydın ve donanımlı. Ana diline son derece saygılı. Çok iyi yabancı dil bilmesine karşın, zorunluluk dışında, yabancı sözcüklere yer vermiyor yazılarında. Kavram- ları, noktayı, virgülü yerinde kullanıyor. Ko- nularını genellikle yakın çevresinden seçiyor. Belleğinde iz bırakanları, kaleminin ucuna takı- lanları yazıyor. Aile bireyleri dışında, sımsıcak, sıradan, halktan kişileri anlatıyor. Mahalleden, okuldan arkadaşları, seçtiği ilginç yüzler. Bu parçada yazarla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine ulaşamayız? A) Eserlerini yazarken yabancı sözcük kullan- mamaya dikkat ettiğine B) Eserlerini yazarken her konuda titiz davran- dığına C) Eserlerinde farklı teknikler kullandığına D) Eserlerinin konularını günlük hayatın ve ya- kın çevresinin oluşturduğuna 10. Bir kitabın tek sözünü bile atlamadan oku- yanlar, yalnızca onu bir dilden başka bir dile çevirenlerdir. Oysa sıradan okuyucular böyle davranmaz. Gündelik kaygıların etkisiyle kita- bın özünü anlamaya uğraşmaz, ayrıntılarla hiç ilgilenmez. Oysa çevirmen dediğimiz kişi, oku- duğu yapıtı en ince ayrıntılarına değin okumak ve incelemek zorundadır. Çevirisini yapmaya, o yapıtı böylesine çok yönlü bir okuyuşu gerçek- leştirdikten sonra karar verir. Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgu- lanmaktadır? A) Okurun bir kitabı anlaması, onun özüne in- mesine bağlıdır. B) Okuma yöntemleri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. C) İyi bir okur, ayrıntıları göz önünde bulundur- mak zorundadır. D) Çevirmenler, bir kitabı, onun özünü ve ay- rıntılarını değerlendirerek okur.

RkJQdWJsaXNoZXIy ODAxMzU=